VENEDİK 2012 İlk Durak

Plan&Çanta İçi:
2 Gün-1 Gece Venedik(14/15.11.2012)
2 elma 2 sandviç
4 kg çanta
Konaklama-Hotel Centrale’de  2 gece:16 euro
Otobüs bileti: 20 euro

Harcama: 45 euro

Bir yere seyredeceğimde içimde ufacık bir kuş çırpınıp durur, günler hatta bazen aylar öncesinden. O gün de ufacık ama kocaman heyecanımla gece 4.00 gibi çalan alarma uyandım. Bir şey unuttum mu diye son kontrollerimi ve yolluk sandviçimi de yapıp oda arkadaşım Merve'yle birlikte Klagenfurt'un serin gecesine, Mozartheim'ın önüne çıktım. 2 taksi (aslında 5 kişiyiz ama Buradaki taksiler en fazla 3 kişi alıyor,aksi halde gözünün yaşına bakmadan ceza kesiyormuş polis.) Diğer yol arkadaşlarımızın yanan ışığına bakıp telefon ettik; yetmedi barbarca aşağıdan yukarı seslendik. "Hadiiii!"
Saat 5 gibi taksilere yerleşmiş, yola çıkmıştık. Tren istasyonuyla yurt arası en fazla yarım saat sürüyor. Tabi biz panik ve heyecandan, 50.000 kişilik Klagenfurt şehri sakinleri aynı anda istasyona gitmeye karar verir de geç kalırsak diye, erkenden istasyona gitmiş bulunduk. 6.00'da kalkacak olan otobüse kadar boş boş takıldık,konuştuk,ben sandiviçimin tekini sıkıntıdan, “acıktım” şımarıklığıyla yedim. 
Klagenfurt, Intercity otobüsümüzün önünde yola çıkmadan hemen önce
soldan sağa,Hazal,Aykut,Cem ve İsmail.
Şoför “otobüs sizin gençler” edasıyla istediğimiz yere oturabileceğimizi söyledikten sonra (1.kat hariç; çünkü orası Avusturya'da şehirler arası  otobüslerde first class) 2.kat en öne hamle yaptık; lakin orta yaş üstü neşeli 5-6 kişilik bir grupça zapt edilmişti. Bunun üzerine biz de en arkaya yayıldık. Dönünce sınavlar başlayacak diye yanıma Almanca ders notlarımı almıştım;bir süre boş boş bakındıktan sonra  çalışmaktan vazgeçtim, diğerleri gibi uyudum. Otobüs o kadar soğudu ki üşüdüğüm için kısa bir zaman sonra uyandım; ama ben uyumaya karar verene kadar montumu Aykut kendine yastık yapmıştı uyandırıp da alamadım. İsmail hayat kurtarıp, bana battaniyesini verdi. 
Uyandığımda yüzümde güneş, yol kenarında tarlalar ve İtalyanca tabelalar vardı. Neredeyse 2 aydır güneş görmediğimiz için, herkes teker teker güneşten uyanıp birbirine "sıcak ışık topu"nu göstermeye ve fotoğraf çekilmeye başlamıştı. 

10.30'da varacağımızı düşünürken 9.30'da geliverdik. Otobüsten son durak olan Mestre’de inip, “People Mover “adlı asma metro gibi bir taşıta binerek San Marco’ya geçmek gerekiyormuş. €1'ya jeton alıp bir vagona yerleştik. 
Vagonlarda karşılıklı iki koltuk var, 8 kişi falan alıyor. Arada bir iki kişi daha bindi,açlık başa vurup vagon da bu kadar boş olunca,İsmail’in hazırladığı tavuklu,domatesli sandviçlerimizi yiyelim dedik.
İsmail,hazırladığı tavuklu dometesli sandviçler ve ben
İndiğimiz yerdeki turist information centredan   (bundan sonraki yazılarda “TIC” olarak kısaltılacak) € 2,5'ya bir Venedik şehir haritası aldım.Bugüne kadar hayatımda haritaya hiç para vermemiştim; malesef Venedik'te ücretsiz harita bulamadık.
Sora, baka yürümeye kaptırıp kendimizi Venedik’in sular üzerinde süzülen romantik, hayat dolu havasına bıraktık. 
Klagenfurt’tan sonra bu kadar “gürültülü” bir şehre gelmek içimi açtı. Yürürken tren istasyonunu da bulduk. Geziye başlamadan önce tuvalete girelim dedik ve asortik cam kapılar €1 atınca kendiliğinden açılıverdi (böylece tuvalete de para vermiş olduk). Sanki tuvalete girmiyor da undergrounda binmek için para atıyormuş gibi...
Çıktıktan sonra her adım başı tezgah dolusu maskeyle karşılaşınca hangisini alayım,nasıl taşıyacağım telaşı sarmaya başladı beni.
El yapımı özel maskeler ve kostümlerle süslü vitrin camlarının önünden ayrılmak istemeyeceksiniz!


Yolumuzun üzerinde S. Maria di Nazareth’in görkemli mimarisini görünce, 
içeriye kısa bir göz atalım dedik.Tavandaki süslemeler de çok güzeldi.


Hemen karşısında ünlü köprülerden biri olan  “Ponte degli Scalzi” uzanıyor.
Ponte degli Scalzi
Venedik hediyelik eşya satan tezgah ve dükkanlarla dolu bir turist şehri, tanesi €1 'dan başlayan çok güzel magnetler almanız mümkün. Ben 6 tane magnet aldım farklı yerlerden. Ara sokaklardan birinde dolaşırken, dükkanların birindeki maskeleri gözüme kestirince içeri daldık. Dükkanda gözüme çarpan ilk şey bazı maskelerin içinde “Made in Venice” yazması oldu. Satıcıya bunun anlamını sorunca “Diğerleri Çin malı,bunlar orijinal Venedik maskesi” dedi. Yalnız, Çin malı olanlar çok daha gösterişli fiyatlarına göre; eğer illa orijinal bir Venedik maskesi almak isterseniz yarım olanların fiyatları €8'dan başlıyor. Fiyat artışının ise sınırı yok. "Nerede üretildiği çok da önemli değil ben bunu Venedik'ten aldım önemli olan da bu" diyenlerdenseniz, benim gibi €10'ya çok güzel bir maske almanız da mümkün. 
Varımı yoğumu-bende kalanları-döktüm sizin için ortaya!
Venedik’i sel götürmüş diye üzülürken,sonunda Venedik’e ulaşabilmiş olup şehrin eski binalarını, cıvıl cıvıl gondollarını ve suya vuran güneşi izlemek keyfimizi yerine getirdi.


Venedik rengarenk olmasının yanında eski; fakat çok sevimli bir şehir.Hepsi aynı anda nasıl mümkün olabiliyor ben de bilemedim. Bildiğim tek şey daracık sokaklarında kaybolmak bu köprü hangi köprüydü diye kafa karışıklığı yaşamak bile çok keyifliydi... Tabii ki bol bol fotoğraf çekmeyi ve çektirmeyi de ihmal etmedim!

Venedik Sokakları-Tersine Adımlar
Sıradaki durak Rialto Köprüsü...Köprünün üzerinde de hediyelik eşya ve el yapımı aksesuarlar satan dükkanlar var. Burada  çanta, poşet ve montları bir kenara kule gibi yığıp arkamızda Grand Canal manzarası, izleyenlerin şaşkın bakışları altında sırayla ve toplu fotoğraf çekildik. Tüm fotoğraflar çoook güzel çıktı :)
Rialto Köprüsü "Ponte di Rialto"

Bu fotoğraf da benim haftalar sonra güneş gözlüğümle buluşmamın şerefine… 
Fotoğraf faslı bitince, Piazza San Marco da neredeymiş diye haritaya bir göz attık, yetmedi sorduk, o da yetmedi bulmaca gibi aynı tabela üzerinde farklı yönleri San Marco diye gösteren okları, İtalyan zihniyetini çözmeye çalıştık. 
Arada küçük bir mola verip kanalın kenarında bir apartmanın basamaklarına oturuverdik. Yanımıza aldığımız elmaları ve yoldan aldığımız içecekleri bitirdik. Bu arada gördüğüm bir dükkanın vitrinini çekmek isteyince içeriden hemen bir kadın çıktı, aman diyeyim Venedik’te el yapımı ürünlerin fotoğrafını kesinlikle çektirmiyorlar. Eşek kadar fotoğraf makinasını gizlemek zor olsa da çaktırmadan bir sürü fotoğraf çektim.  Venedik sokakları daracık ve bu şehirde 400 tane köprü var. Haliyle yol bulmak gerçekten zor,harita bile fayda etmiyor...
Sonunda turistlerin ve devasa güvercinlerin akınına uğrayan San Marco tüm güzelliği ile karşımıza çıkıyor. Büyük bir meydana dizilmiş sıra sıra banklar, hemen ardında yükselen San Marco Bazilikası, Sansovino Kütüphanesi (Libreria di San Marco), Dükler Sarayı (Palazzo Ducale) ve biraz daha gerisinde ise üzerinde heykel olan iki tane kolon var.Yapı o kadar büyük ki kadraja sığdırmaya çalışmaktansa video çekmek daha mantıklı geldi, içerisinde ise herhangi bir görüntü kayıt cihazı kullanmak yasak. İnsanlar telefonlarıyla güvenliklere görünmeden fotoğraf çekiyorlardı. Ancak benim telefonumun kamerası çok kötüydü ve fotoğraf makinamı içeri sokmak imkansız olduğu için yapının muhteşem iç mimarisini resmedemedim. 

Meydanda aynı zamanda 15.yydan kalma, burç sembolleriyle süslü saat kulesi de var. Kulenin tepesindeki iki bronz insan heykeli ellerindeki balyozlarla çanı çalıyorlar.
Sansovino Kütüphanesi (Libreria di San Marco)
Bendeniz,muhteşem maskem ile...
Bu fotoğraftan sonra,her gittiğim şehirde önemli bir meydanda zıplayarak fotoğraf çekilmeyi adet edindim!
Meydana doyduktan sonra yorucu gezimizi bitirmeye karar verip hemen ilerimizdeki gondolculardan ve taksiden fiyat aldık. Gondollar €15 'dan başlıyor; ama arkadaşlar istemediği için tek başıma binemedim. 
Gondol turu,kanal manzaralı bir otelde konaklamak ve Venedik Festivali Venedik'e dair yapamayıp da içimde kalan şeylerden oldular.Tekrar gitmem şart! 
Taksi ise hemen hemen gondolcularla aynı fiyatı verdi. 
Çapulcu Haritam ve ben..
Bunun üzerine istasyona yürüyüp, Mestre'ye giden trene bindik (€1,5) ve 20 dk yolculuk yaptık. Trende İtalyanları yeniden inceleme fırsatım oldu. Özellikle orta yaş ve üstü erkekler çok şık, yakışıklı ve bakımlılar.
İndiğimizde, kalacağımız yere 2,5 km uzakta olduğumuzu öğrendik ve yürüyelim dedik. Yol boyunca azınlıkların dükkanları,çeşitli mağazalar,okullar gözümüze ilişti. Merkeze göre daha bakımsız ve pisti yollar. Bir ara hangi yön diye kendi aramızda konuşurken iki genç Makedon erkekle tanıştık. Venedik'te yaşıyorlarmış,adresimize bakıp gitmeyi düşündüğümüzün aksi yönünü tarif ettiler! Türkçeleri çok komikti. Ertesi gün hava alanına nasıl ulaşırız diye sorunca “gidersin buradan 15liğe binersin…” diye tarif etmeye başladı bir tanesi. Neyse efendim kendilerine güvenmeyip bildiğimiz(!) yolu takip ettik ve istasyondan yürümeye başlayalı yarım saat olmuştu ki saat 17.00 gibi hosteli bulduk.
Beklediğimizden güzel gözüktüğü için doğru adrese geldiğimize emin olamadık ve resepsiyona sorup da onay alınca çok sevindik. 5.kat 582 no'lu odamızda havlu,sabun,iki adet çift kişilik hayvan gibi yatak, televizyon ve dolap bulduk. Tuvalette ise duş ve iki tane tuvalet vardı; biri taharet musluklu öteki musluksuz. Her yurt dışı yolculuğumda yeni bir wc türüyle tanışıyorum,daha da farklı olamaz dedikçe..
Açık büfe kahvaltı €5 imiş. Sabah kahvaltıya bir göz atıp açık büfe paketi alıp almayacağımıza karar veririz diye düşündük.İnternet ise 15 dakikası €1,5 ; 24 saati €10 idi. Ben hiç bulaşmadım. Alan arkadaşlar ise kendi laptoplarından internete bağlanamadılar ve 5. Kattan girişe inip küçük bir odadaki bilgisayarları kullanmak zorunda kaldılar.
Saatleri 19.00'a kurup güzelce uyuduk,kalkınca resepsiyona nerede yemek yiyebileceğimizi sorduk. Bize ilk başta “Brek” adlı self service,açık büfe bir restaurantı ikinci seçenek olarak da buranın merkezini tarif ettiler.Ayrıca merkezde gece 2'ye kadar açık birkaç pub olduğunu  da eklediler. Brek'te fiyatlar €7 'dan başlıyordu ve yiyecekleri beğenmedik. Otelden 200 m. İlerideki merkeze gittiğimizde ise pizza hayalimiz suya düştü.Fiyatlar çok uçuktu, pizzayı Roma’da yemeğe karar verdik. Bunun üzerine, menüsünü kapısının önüne koymuş bir restauranta "Bar Sport"a girdik ve ben "Deniz Ürünlü Risotto" görünce hemen saldırdım. Hell’s Kitchen hastası olarak, programda görüp de merak ettiğim bu geleneksel İtalyan yemeğini yerinde tatmak için güzel bir fırsat diye düşünmüştüm.  
Gelen tabak ise hiç iç açıcı değildi, bir de “salt” yerine tabağımıza hiddetle “hot souce” döken aşçı çok ilginçti. İsmail’in söylediği kadarıyla yemeğin içinde salyangoz da varmış, yemeğin iğrençliğinin yanında çok da anlam ifade etmedi benim için(ben ki tavuk ayağı yemiş insan diyerek, İngiltere anılarımı sabırsızlıkla beklemenizi tavsiye ederim!). Yemek tümüyle felaketti.”Risotto her yerde yenmez.” ana fikrini çıkarttım buradan.

Ödemeye gittiğimizde bir süprizle karşılaştık: fiyatlara servis ücreti dahil değilmiş.             Kişi başı € 2 daha ödedik. Meğer bu nedenle bize ilk seçenek olarak self service mekanı önermişler ve iyi ki daha pahalı bir yere gitmemişiz diye düşündük. Harika risottoma da €8 vermiş oldum. Böylece daha fazla para harcamamak için bir şeyler içmekten vazgeçip odamıza geri döndük ve sabah 8'de uyanmak üzere,çabucak günün kritiğini yapıp fotoğraflara baktık; uykuya daldık. 

Venedik’te 2. Gün 

Gece oda çok soğuktu,ne yaptıysak klimayı çalıştıramadık ve kazakla montu üst üste giyip uyudum. 9 gibi kahvaltıya indiğimizde, açık büfenin kek ve kurabiyeden ibaret olduğunu gördük. Bunun üzerine yakındaki "Simply" adındaki markete gidelim dedik. €2'ya pastalar,her çeşit peynir,sebze ve abur cuburla karşılaşınca mutluluktan gözlerim doldu (Akdeniz ülkesi yuppii!). Merve ile ben sımsıcak Baugette, peynir,küçük kutu sürme çikolata ve bir büyük kek aldık. Güzel bir kahvaltının ardından 10'da çıkışımızı yaptık. Rezervasyonu internetten yapmıştık, meğer web sitesi sadece rezervasyon ücretini kesiyormuş. Ödemenin geri kalanını ödemeyi yaptığımız karttan çektiler. Ayrıca Venedik'te konaklayanların €2,5 vergi ödeme zorunluluğu varmış. 
Otelden istasyona yürürken, ara sokakların dahi ne kadar güzel olduğunu konuştuk, saksılardan sokaktaki çeşmelere...

Bu arada Venedik'te de yol üzerinde bisiklet kiralamak mümkün.
İndiğimiz istasyonun hemen karşısında bir otobüs firmasından €7'ya hava alanına giden otobüs için bilet aldık. Otobüsü beklerken 55 yaşlarında bir Makedon ile sohbete dalıverdik. Venedik'te 3000 civarında Makedon yaşadığını söyledi. Yazın “Hisar Turizm” Üsküp üzerinden İstanbul'a €50'ya, 16 saat süren seferler düzenliyormuş. Dönüşüm Almanya üzerinden olmasaydı böyle bir rota çizebilirdim diye düşündüm.
Bu arada biletimizde bineceğimiz otobüsün numarası yazmadığı için adama sorduk,15 numara gider dedi, başka birisi de onayladı. Gelen 15 no'ya bindik, 40 dk sonunda “Marco Polo” Airport'a vardık. Oysaki bizim Treviso’ya gitmemiz lazımdı!
Hatayı fark edince nasıl gideriz diye taşıt aramaya koyulduk. Marco Polo'dan Treviso'ya taksi dışında ulaşım yokmuş, "Mestre'ye geri dönmeniz gerek" dediler. Taksi de €80 istemesin mi!
Kabaca bir hesap yapıp, bu Paris'in laneti nedir (buradan Paris uçağına yetişmeliyiz) tartışarak Mestre'ye geri dönme kararı aldık. Mestre otobüsüne binince Marco Polo'ya kadar biletsiz geldiğimizi anladık (bizdeki bilet sadece Treviso otobüsünde geçiyordu). Bu sırada biz konuşurken turist olduğumuzu anlayan görevlilere €6 verip Mestre'ye dönüş bileti almamız gerekti. Biletleri garip bir makinaya okuttular. 
Haydii Mestre'ye geri döndük...Bileti aldığımız büro çoktan kapanmış olduğu için danışacak kimseyi de bulamadık! Diğerleri tartışadursun Treviso otobüsünü gördüm ve  ucu ucuna yakalayıp yerleştik. Yarım saat sonra yani 13.18'de havaalanına varmıştık.

Rimel,ruj,burun damlası ve henüz paketini bile açmadığımız keki kontrolde almazlarsa ne yaparım diye boşuna endişelenmişim,hiçbir sorun çıkmadı. Tartı "5.1 kg"ı gösterdi.
Venedik'ten Paris'e/ From Venice to Paris
Bilet kontrol sırasında,kapının önünde uçuş saatini beklerken her zamanki Hazallığımı yapıp yere oturdum. Arkamdan arkadaşlar da oturdu,sonra bir baktık tüm uçak bilet sırasında oturuyor. Çoğu yolcu kitap çıkartıp okumaya başladılar. Yaşadığım en eğlenceli bekleyişti... Uçağa bindiğimizde (Ryan-air “küçük” çantaları yukarı koymaya izin vermiyormuş) mont,çanta herşeyi ayak altına koymak zorunda kaldık. Saat 15.30'da cam kenarına yerleşmiştim. Son hazırlıkları da yaptıktan sonra İtalya'nın hiç bilmediğim yüzünü, karlı dağlarını seyre dalarak Paris'e süzüldüm.

          Dip Notlar:
  • Venedik'te ulaşım çok zor
  • Self service olmayan yerlerde fiyatlara servis ücreti dahil değil
  • Dil problemi var;çoğu insan İngilizce bilmiyor ya da çok az anlıyor
  • Otobüslere arkadan binip ön veya orta kapıdan inmeniz gerekiyor.
Venedik Nasıl Sular Üzerinde Duruyor için: 






Yorumlar

  1. Harikulade 1 yazı olmuş :)

    YanıtlaSil
  2. Yazıya,resimlere bayıldım! Parisi sabırsızlıkla bekliyorummm

    YanıtlaSil
  3. Resimler ve yazı çok başarılı, serüvenin devamını heyecanla bekliyorum..

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar