KABAK VADİSİ Dikkat Doğal Yaşam Çarpabilir
Plan&Çanta içi:
4 Gün-2 Gece Kabak Vadisi (23/27.08.2013)
Fethiye Otobüs Bileti: 160 TL
Konaklama: Lilith'de 2 Gece 140 TL
2013’te Galata’da sevimli bir ayakkabı butiğinde işe başlamıştım. Sonra bir gün, işi bırakacağımı bildirdim. 20 Ağustos akşamına Fethiye’ye aldığım tek yön otobüs bileti, plansız çıkılan seyahatimin hafifliğini taşıyordu. Fethiye’yi ne kadar çok sevsem de İstanbul’da bir menüde gördüğüm %100 Organik Çay ibaresi şans eseri keşfettiğim Kabak Koyu’nu yazmaya ve doğal olanı bu yolla paylaşmaya teşvik etti.
4 Gün-2 Gece Kabak Vadisi (23/27.08.2013)
Fethiye Otobüs Bileti: 160 TL
Konaklama: Lilith'de 2 Gece 140 TL
2013’te Galata’da sevimli bir ayakkabı butiğinde işe başlamıştım. Sonra bir gün, işi bırakacağımı bildirdim. 20 Ağustos akşamına Fethiye’ye aldığım tek yön otobüs bileti, plansız çıkılan seyahatimin hafifliğini taşıyordu. Fethiye’yi ne kadar çok sevsem de İstanbul’da bir menüde gördüğüm %100 Organik Çay ibaresi şans eseri keşfettiğim Kabak Koyu’nu yazmaya ve doğal olanı bu yolla paylaşmaya teşvik etti.
İsmini
internette gördüğüm ve yerli arkadaşlardan çadırlı, salaş insanların
takıldığını öğrendiğim Kabak Vadisi’ne tatilimin üçüncü gününde bir göz atma
kararı almıştım. Merkezden 6 TL olan Kabak dolmuşuna binip bir saatlik yapış
yapış bir yolculuğun ardından son durak olan vadiye vardım.
Doğal hayat ile şehirlinin sınavı, vadiye varır varmaz gözüme çarptı. Elinde tekerlekli pahalı birkaç bavul ve taşlı şıpidik terlikleri ile anne-kız olduklarını tahmin ettiğim üç genç kadın ana yolun sahile olan uzaklığını fark ettiğinde yüzlerinde açan ifade %100 organikti. Sözlükçülere göre günden güne artan nüfusu ile “Kabak iyi de çevresi kötü” kıvamını alan vadiyi gördükten sonra, değerlendirmenin yersizliğini anladım.
Doğal hayat ile şehirlinin sınavı, vadiye varır varmaz gözüme çarptı. Elinde tekerlekli pahalı birkaç bavul ve taşlı şıpidik terlikleri ile anne-kız olduklarını tahmin ettiğim üç genç kadın ana yolun sahile olan uzaklığını fark ettiğinde yüzlerinde açan ifade %100 organikti. Sözlükçülere göre günden güne artan nüfusu ile “Kabak iyi de çevresi kötü” kıvamını alan vadiyi gördükten sonra, değerlendirmenin yersizliğini anladım.
Taksi
kullanacak başka kimseyi göremediğimden kuş uçmaz kervan geçmez, tek marketli
yolda beklemek yerine tabanvay ineyim dedim. Ormanın içinde kaybolmamak için
yol üzerindeki taşlar ve bazı ağaçlar kırmızı beyaz çizgiler ile işaretlenmiş.
Yer yer pansiyon tabelalarını da takip etmek mümkün. Bulmaca çözer gibi yol alınıyor,
arada bir başkaları ile karşılaşıp rota teyit ediliyor. Parkur kimi zaman çok dik.
Uygun ayakkabınız yoksa zemin ayağınızın altından kayıp gidebiliyor.
Sahile
yaklaştıkça ağaçların arasına gizlenen bungalovlar, çadırlar, ortak kullanıma
açık lavabolar, hamaklar saklandıkları yerden göz kırpıyor. Yorgun olmasam mutluluktan
dans edeceğim!
Pansiyonların
başladığı yerden itibaren fiyat sorarak ilerlemek istedim. Konaklama çadırdan
bungalova 50’den başlayıp 100 küsura kadar uzanıyormuş. Kendi çadırını
getirenler için kamp alanları da mevcutmuş.
Kondisyonsuz
bir kişi olarak orta boy sırt çantasıyla, sahile inmem nefes nefese bir saatimi
aldı. Fiyat,
samimiyet ve konum kriterlerime en çok uyan hemen sahilde bulunan Lilith’di. Daha
önce hiçbir yerde görmediğim ve bana RedKitt’i çağrıştıran “vardo” lar kalbimi
çaldı. Günlüğü kişi başı 70TL’ye tam pansiyon, ortak tuvalet ve banyolu
konaklama için anlaşıverdim.
Eşyalarımı yeni yuvama bırakıp kendimi sahile attığımda saat 10’du. Kabak Koyu kumsalı oldukça kısa ve sadece küçük bir tenteli alan var. Saatten olsa gerek, ben geldiğimde bu küçük alan bile boştu. Ben de oturur oturmaz tüylü bir arkadaş edindim.
Sanırım
yaz tatilinin en çok içine bikini giyip gezme avantajını seviyorum. Kıyafetleri
çıkarıp hoop denize girebiliyorsun.
Vadiden koy cennet gibi görünüyor, koydan vadi de öyle… Deniz ise oldukça temiz, Kelebekler Vadisi ile alakası yok. Zaten burada kaldığım süre boyunca sadece bir kez ufak özel bir teknenin sahile yanaştığını gördüm.
Geri
dönüp şöyle bir güneşte mayışmak istediğimde insan nüfusu artmıştı. Her sene
mutlaka işten Kabak’a kaçtığını söyleyen şehir yırtıcısı gençlerin huzur ve
sinema temalı sohbetleri mırıltıya dönüşürken, uyudum. Devamı ise şöyle
gelişti; uyan, köpeği sev, denize gir, Kabak’a aşık ol, gözlem yap, mayış, yüz…
Saat 18.00 gibi yine sahilde bulunan Sea
Valley’in restaurantına geçtim. Menüde cider görünce gözlerim yaşardı. Bu arada
bir annemi arayayım diye niyetlendiğimde Türk hatlarının çekmediğini, otomatik
olarak Yunan hattına geçtiğimi fark ettim. İddialı operatörlerimiz bu taraflara
uzanmayı başaramamışlar.
Lilith'in rengarenk duşlarında akşam
yemeğinden önce tuzdan arınıp saçları aslan yelesi gibi salmanın keyfi bir başka! Boyamın
dibi mi gelmiş, çirkin miymişim? Hiç sorun değil.
Lilith'in tuvalet ve duşu. Hiç sıcak su sıkıntısı çekmedim, tuvalet kağıdı da hep vardı. |
Yemekhanemiz biraz yukarıda yer alan bungolovlara yakınmış. Bir de burada
ışıklandırma yokmuş, herkes fenerle ya da ayak yordamı geziyormuş. Vadideki tek
televizyon ise tepe ile sahilin tam ortasında yer alan bir marketteymiş.
Aydınlanma diye buna denir!
Lilith’in
açık büfesi zeytinyağlı ve sebze ağırlıklı yemekleri içeriyor. İnsanlar
ikişerli üçerli gruplar halinde gelmişler, sohbet muhabbet… Yemek alırken Lilith’in
yerlisi Evren ile tanıştık. Samimi, sohbeti şen bir kadın… Ancak yemekler damak
tadıma pek hitap etmediği için biraz atıştırıp kalkmayı yeğledim. Sahildeki tek marketimsi
bakkalın yerini öğrenip vardom için birkaç t-light mum ve su almaya
gittim. İçeride kimse olmadığından kısa
sürede kapıda bir sıra insan birikti. Sanırım burasıyla ilgili en büyük problem
bir adet ufak marketin bulunması ve fiyat pahalılığı. Tabii çok sayıda olsa
Kabak Kabak olmazdı; ama keşke fiyatlar bu kadar uçuk olmasa. Zaten insanların
alışveriş yapabileceği başka bir yer yok…. Bir şişe kırmızı şarap, su ve mum
aldım.
Fotoğraf Lilith'in facebook hesabından alıntıdır. |
Yemeğin üzerinden çok geçmemişti ki meydanda ateş yakıp etrafında keyifle şarkı söyleyen bir ahali toplandı. Hemen aralarına karıştım. Yabancı seyyahlar, tatilciler, Kabak’ın yerlileri, trekking tutkunları ile söyleştik, içtik, paylaştık, gülüştük… Kampın kozalak hastası minik köpeği “Kutu” ile oynaştık.
Fotoğraf makinemı her ortamda yanıma alamıyorum. Dolayısıyla ateş başında çekilen bir fotoğraf yok. Yine de en arkadan gelen kahverengi bıdık Kutu'yu burada görebilirsiniz. |
Yanımda
oturan arkadaştan Kabak’tan geçen tarihi Likya Yolu’nu ve yolun uzandığı
şelaleyi dinledim. Şelaleye o da gitmemiş; ama çok duymuş. Koya inerken
kullandığımız işaretler de Likya Yolu’na göre yapılmışmış. Ertesi sabah şelaleye
gitmeye karar verip ateşin başından gece yarısı kalktım. Yıldızlı gökyüzü
yerini mumlarla aydınlattığım romantik vardoma bıraktı. Günümü kafamın içinde
tekrar yaşayıp mumları söndürüp yattım.
II. Gün
II. Gün
Sabah
kuşu olarak 9.30 gibi hazırlandım, kahvaltıya geçtim. Bu seferki menü tatmin ediciydi.
Keyifle bir iki fincan çay içtim. Fotoğraf makinemi kapıp yola koyuldum. Şelaleye
uzanan iki adet yol var. Biri kısa ve zorlu, ötekisi uzun ve nispeten daha
kolay. Yolda ekipmanla yürüyen bir grup görünce onlardan öneri istedim. “Tecrübeniz
yoksa uzun yoldan ilerleyin, ötekisi oldukça zor.” dediler. Ben de uzun yolun
işaretlerini takip etmeye başladım.
Tam geri dönülemeyecek mesafede yol kat etmiştim ki heyecandan yanıma su almayı unuttuğumu fark ettim. 3 kg’ lık fotoğraf makinesi, en hayati şeyi unutmamla birlikte ağırlaştıkça ağırlaştı. Tabii artık çok geçti. İşin kötüsü insan bir durumun farkına varınca, o konu her ne ise gözüne daha çok batıyor. Yoruldukça susadım.
Yolda kırık dallar hatta ağaçlar vardı. |
Tahmini olarak bir saatin sonunda; beni buraya gömsünler derken, su sesini duydum. Kocaman, güzelim bir şelale umarken; karşımda bir şelalecik buldum. Olsun! Makineyi bir yere bırakıp kana kana buz gibi, berrak sudan içtim. Bir de iki gıdım suda çırpınan muhabbet kuşu gibi bir karış suda yıkandım. Saate baktığımda 12’ye çeyrek vardı.
Bunun
şelalenin bir kolu olabileceğini düşünüp etrafta başka işaretler aradım; ama
nafile. Yapacak bir şey olmadığından döneyim dedim. Biraz ilerledikten sonra ise
bir aileyle tanıştım. 10-13 yaş arası kızları artık fenalık geçirmek üzereymiş,
çok yorulmuşlar. Şelaleciği tarif ettim. Ailenin babası “Nasıl büyük mü bari?”
diye sordu. Beraber ağlayacaktık…
Dinlenmenin ve enerjiyi doğru kullanmanın etkisiyle iniş daha kısa sürdü.
İner inmez bir şişe su kapıp kendimi Kabak'ın akvaryum berraklığındaki sularına bıraktım.
Gezi
Direnişi Kabak’a da işlemişti. Yüzme faslından sonra cırcır böceklerini dinlemek için Diren Ayol
çardağına serildim. İnsan burada her şeyi nefes alırcasına sorguluyor.
Akşam yemeği ve kumsalda yıldızları seyre dalmanın ardından erkenden uykuya sarıldım.
Son Gün
Uyandığımda
Likya yolunun yorgunluğu kaslarımda tazeliğini koruyordu. Üstüme bir şey
geçirip kahvaltıya geçtim. Hava mis, çay taze, ekmek çıtır! Ve ne yazık ki rüya
gibi tatilimin son günüydü… Son bir
deniz faslı, kutuya kozalak atmaca ve hesabı kapamanın ardından vadiyle
vedalaştım. Bir gün önceki parkurdan sonra ana yola yürümek gözümü korkutmadığı
için tabana kuvvet dedim.
Kabak Koyu'nda yoga... |
Dip
Notlar:
- Deneyimle sabitlenmiştir; outdoor bir sandalet ve küçük bir sırt çantası olmazsa olmazlar arasında.
- Geceleri serin oluyor, hırkanızı eksik etmeyin.
- El feneri ve küçük mumlar da erkenden uyumak istemeyenler ve tuvalete giderken önünü görmek isteyenlerin işine yarayacaktır.
- Koya yürüyerek inmeyi planlıyorsanız yanınıza bir litrelik bir su matarası almanızı öneririm. Bu aynı zamanda şelaleye tırmanırken de hayat kurtaracaktır.
- Eğer benim gittiğim yol doğru yol ise (denize sırtımı verip sağ taraftan ilerledim)şelaleye tek gitmeyin. Yol uzun ve ıssız. Ne olur ne olmaz, acil bir durumda yol arkadaşı hayat kurtarır.
- Sadece ihtiyacınız olan eşyaları alın, yaşasın minimalist hayat!
- Kabak'a tekrar gitsem, bir soğutucu çantaya atıştırmalık ve içecek depolar götürürdüm.
Aslında bu seyahatte yanımda olan ama bazı sebeplerden dolayı kendisine yazımda yer veremediğim yol arkadaşıma, eğer okuyorsa, teşekkür ederim.
Bu yazıyı bugün okuyabildim ilk kez çok güzel yazmışsın eline sağlık tam bir dejavu oldu benim içinde.
YanıtlaSilhayat..
Sil