BODRUM BODRUM II. BÖLÜM

Bodrum yazımın ilk kısmını Bodrum Bodrum adresinde bulabilirsiniz.

28.07.2014

Bodrum’da üçüncü günümüz bayramın ilk günüydü. Otel sahibimiz kahvaltıdan sonra bizi "kaymaklı lokum" ile karşıladı. Tam ağzıma atmıştım ki... Aman tanrım! Hayatımda böyle korkunç bir şey yemedim! Bir baktım bizim bütün grubun yüzü yamulmuş, zoraki gülümsemeye sohbet etmeye çalışıyorlar. Kendimizi otelden dışarı zor attık. 




Bugün için rotamız Akyarlar’da Karaincir'di (5.5TL). Minibüslerde genelde klima var; fakat  çoğunlukla çalışmıyor. Gümbet’ten Akyarlar’a (merkezde aktarma yaparak) 1 saatte ayıla bayıla gittik. 

Plajdan izlenimler; Karaincir'in denizi Yahşi’den daha berrak ve yine kumluk. Bodrum’da gittiğimiz hiçbir plajda suyun dalgalı olmadığını ve Karaincir’de plajın sol tarafında suyun oldukça sığ oluğunu ekleyeyim. Kendine güvenen sağdan sağdan pür-i pak sularda yüzsün derim :)

Şemsiyeleri diğer işletmelerinkine göre daha korunaklı olan Parıltı Beach'te iskeledeki şezlonglar için 40 TL harcama şartı var ve eğer kalabalıksanız yer konusunda sıkıntı çıkabiliyor. Görevlilerin ise burunlarından kıl aldırmadığını söylemeliyim. Bize önerdikleri şezlonglar birbirinden uzak oldukları için kumsalda oturmayı tercih ettik.

Öğlen yemeği vakti gelince geçen seferki hamburgerin büyüsüne kapılıp ondan istedik(14TL). Lakin buradaki küçük ve vasattı. Doymayıp bir de sosis tabağı söyledik. Dondurma, su, kola falan derken kişi başı 40TL harcamışız.

Yemekten sonra biraz güneşlenip su aktivitesi için enerji depoladık. Solar’a binmekte karar kıldık(50TL). Bilmeyen deniz yatağının genişini gözlerinde canlandırabilir. Herkes yan yana yatıyor. Yattığınız zeminde tutunma yerleri var. Tabii, bir süre sonra hız ve dalgalar nedeniyle düşmemek için oldukça çaba harcamanız gerekiyor. Üzerine yanınızdakinin kilosu, savrulan bacakları vs. de eklenince iş zorlaşıyor.  Daha önce hiç bu tarz bir şey yapmamıştım. Suya düşmeyeyim diye o kadar sıkı tutunmuşum ki İstanbul’a döndüğümde kollarım hala acıyordu. Ne kadar eğlendiğimizi düşünürsek, değdi. Ne yazık ki şekilden şekle girerken fotoğraf çektirmedik :) Ancak ahşap iskelede bir albümü dolduracak kadar fotoğraf çektik. Işık, doku, arka plan harikaydı.
Ablam ve ben...

Daha sonra fotoğraflara bakarken üstüme atlayacak gibi koşan yabancıyı görünce çok güldüm. Uzaktan bakınca omzumda dikiliyormuş gibi de gözüküyor. 

Otel sahibimiz saat 8'deki akşam yemeğine misafirleri olduğunu ve bizim de katılabileceğimizi söylemişti. Bu yüzden 18.30 gibi dönüş yoluna çıktık. Otele vardığımızda, elemanlar rahat rahat hazırlanmamızı, Uğur Bey geldiğinde “istişare edebileceğimizi” söyledi. Yemeğe misafir davet ediyorsun, sen ortada yoksun, diye içimizden ayıplayıp duş almaya çıktık. İşimiz bittiğinde kendisi hala ortada yoktu. İşte o zaman anladık ki hayalet bir işletmeci söz konusu. Acilen plan değişikliği yapıp yemek için merkeze yöneldik. İyi ki de inmişiz! Tesadüfen girdiğimiz Meyhaneler Sokağı’nda “Bodrum Balıkevi”ni keşfettik.


Bizi aynı sokaktaki bir balıkçıya yönlendirdiler, balığı seçip aldık (seçimde yardımcı oluyorlar) onlar pişirdi. Pişirme ücreti ise 5TL imiş.
Balığı ızgara yemeği düşünürken, garsonumuz Hasan Bey’in tavsiyesi ile pirzola şeklinde pişirilmesini istedik. Sunulan meze çeşitleri de oldukça zengindi.


Kabak çiçeği dolması,kalamar,ahtapot salatası,köpoğlu,acılı ezme ve karides mantı söyledik. Her bir meze 7 TL, karides mantı ve kalamar ise 28 TL idi.  Servis mükemmel; sunum ve tat enfesti.  Balıkta hiç kılçık yoktu, karnımız da gözümüz de tıka basa doydu. 


Mezelerdense karides mantı favorim oldu.Denemeden dönmeyin!
Dışı çıtır çıtır sigara böreği gibi, içi yumuşacık karidesle dolu bu meze, sarımsaklı yoğurtlu ve baharatlı sos ile servis ediliyor. Tadı damağınızda kalacak.



 Çikolata soslu irmik tatlıları geldiğinde hem çok doyduğum hem de çikolatası yoğun geldiği için kaşığın ucuyla tadına bakıp bıraktım.


Toplamda 165 TL hesap ödedikten sonra saat 21.00 gibi deyim yerindeyse yuvarlana yuvarlana otelin yolunu tuttuk...


29.07.2014 (Son Gün)

Her zamanki gibi güne yine erken uyanıp otel sahibiyle konuştuk. Kendisi çıkışımızı yapıp bavulları emanet olarak odada bırakabileceğimizi söyledi. Yeni müşteri gelecek olursa emanetinizi başka odada muhafaza ederiz, yoksa zaten döndüğünüzde odanızda hazırlanır öyle çıkarsınız dediler. Biz de gönül rahatlığıyla merkeze geçtik. 


Yoldaki portakal ağaçlarından, heykellerden, tabelalara 
Bodrum şehri estetik görüntüsüyle içimi açtı.





Güzelce karnımızı doyurduktan sonra hediyeleri halledip Ortaköy'e plaja geçeriz diye düşünüyorduk. Ancak kahvaltısı harika diye internetten bulduğum mekan nargile cafe çıktı... Dolayısıyla saat 10.00 olduğunda sahilde bir mekana girip hayalimizdekiyle alakası olmayan bir tabak söyledik. Keyif insanları için Bodrum merkezde başarılı bir kahvaltı mekanına ihtiyaç var, ilgililere duyurulur!
Yumurta ve sucuklar soğuk servis edildi, diğer yiyecekler ise bayattı



Kahvaltının ardından çarşıya yöneldik. Yoldaki bankamatik tam Bodrumluktu...






Gözen Hediyelik dükkanından, başka hiçbir yerde görmediğim keçe bir Bodrum çantası (25 TL) ve yüksük şeklinde bir yel değirmeni(3TL) aldım. Çantanın farklı renkleri de vardı.
Bodrum'dan getirdiğim kıymetlilerimisss!




Adını çok duyduğumuz pastaneyi yolumuzun üstünde görünce tatlı bir mola verdik. 














O kadar çok çeşit vardı ki herkes farklı bir şey aldı, birbirimizden denedik,tam not verdik.
Bodrum'un havası İstanbul gibi nemli ve boğucu olmamakla birlikte çok sıcaktı. Kendimizi hemen minibüse attık. Lakin minibüsçünün bizi Ortakent burası diye bıraktığı yer in cin top oynayan bir yer çıktı. O sıcakta tabana kuvvet plaja ulaşmamız imkansız gözüküyordu. Neyseki Bodrum'da olan başka bir arkadaşımız arabayla gelip bizi plaja götürdü.

Park yeri bakınırken, açık kapısından sepet sepet incir göz kırpan bir kamyonet gördük. Yükleri yerleştiren üç adamdan en yaşlısı, ilgilendiğimizi fark edince incirleri 250 km uzaklıktaki Aydın'dan buraya getirip sattığını anlattı(13 TL). Bir sepet de biz aldık. Bal gibi tatlı ve kokulu inciri yerken kendimizi sahilde bulduk.
Ortakent geçen sefere göre çok daha kalabalıktı. O kadar ki kısa bir süreliğine denize girip geri döndüğümüzde masamızdaki eşyalar kenara konulmuş ve yerimizde başkaları oturuyordu. Bari bar kısmına geçip öğle yemeğini aradan çıkaralım dedik. Servis çok yavaştı ve yemekler de bir öncekinin yanından geçmiyordu. 

Kalkıp biraz çarşıda dolaşıp yine hediyelik baktık. Yazının başında yer alan fotoğraftaki küçük Bodrum evi, değirmen mumluğu (7TL) ve üç tanesi 10 TL'ye rengarenk peştamalleri buradan aldım. Peştamal çabuk kuruması sebebiyle yazın çok kullanışlı, hediye etmek için ise tüy gibi hafif.


Buradan sonra erkeklerin hiç gönlü olmamasına karşın, ablamla birlikte su aktivitesi için yüzerek fiyat sormaya gittik. Kumların ne kadar sıcak olduğunu hesaba katmamışız. Aktivite alanına nasıl yürüsek diye konuşurken Fedon tipli bir amca yardıma koştu. Sağ olsun bizim için pazarlık bile yaptı görevliyle. :) 35'ten 30 TL ye düşürdük hamburgerleri. Yine çok güldük.

Dönüş otobüsümüz 22.30'daydı; fakat rahat hazırlanmak ve yemeğe vakit ayırabilmek için 19.00 gibi kalktık. Sabahki minibüs rezaletine şimdi anlatacağım hikaye de eklenince günümüz filme döndü. Pansiyona vardığımızda bize başka bir oda gösterdiler, ben oraya gittim; diğerleri ise valizleri almaya gittiler. Geri dönmeleri çok uzun zaman aldı. Meğer bizim akıllı otel sahibi odaları boşaltsınlar diye ilkokul çağındaki oğullarını görevlendirmiş. Onlar da bütün bavulları, ayakkabıları sokaktaki çöpe atmışlar. Bizimkiler karşılarında bir muhattap bile bulamamışlar, çocuklar göstermiş yine eşyaları. Neyse ki konteynır gelmemiş... Siz siz olun "BODRUM PALM OTEL"in önünden dahi geçmeyin. Hayatımda böyle rezalet bir muamele, terbiyesiz bir işletmeci görmedim. Lanet okuya okuya eşyalarımızı toplayıp çıktık. 

Merkeze giderken yeldeğirmenli bir kıraathane gördüm. Şehre yakıştırılmış değerlerin Bodrum halkınca bu kadar benimsenmiş olması ilgimi çekti.




Önce; çarşıda gözümüze kestirdiğimiz Çıngıloğlu Şarküteri'de Ege'nin meşhur damla sakızı,damla sakızlı kurabiyesi ve mandalina kolonyasını içeren bir alışveriş yaptık.
Fotoğraftaki Greyfurt&Lavanta reçelini plajdan almıştık. Bodrumda çok ilginç reçeller var.


Sonra; gün bizim günümüz, kaçan keyif bizimki olduğundan oteldeki tatsızlığı konuşmayı bir kenara bırakıp kendimizi güzelim Bodrum Balıkevi'ne attık. O kadar kalabalıktı ki yolcu olduğumuzu özellikle belirtip iki ızgara deniz çuprası(50 TL) ve mezelerimizi söyledik. Siparişler geldiğinde saat neredeyse 22.00'dı. Dolayısıyla otobüse geç kalma pahasına lezzete yumulduk....



Performans ve fiyat karşılaştırması yapınca yine oldukça düşük bir hesap(115TL) ödeyip koşa koşa gara gittik. Meğer hareketli günümüz bitmemiş: Kamil Koç bir saat geç geldi. Yolculuk ise agresif bir şoförle(mola yerinde yolcu unutmalar mı dersin,yolcuya bağırmalar mı...), klimasız bir otobüste, çöplerimiz bile toplanmadan geçti. 

Son günümüzdeki tüm aksiliklere rağmen Bodrum, Bodrum'du...Tadı damağımda kaldı.


          Dip Notlar:

  • Bodrum’da nargile fiyatlarının mekanına göre 100TL’ye kadar çıkabildiğini öğrendik. Bütçesi kısıtlı olanlar, kazıklanmak istemeyenler fiyat sormadan sipariş vermesinler...
  • Yel değirmeni şeklindeki mumlukların fiyatları 7 TL’ye kadar düşüyor.
  • Akyarları abartmaya gerek yok. Ortakent hem daha ucuz hem de deniz neredeyse aynı berraklıkta.

Yorumlar

Popüler Yayınlar