Karintiya'dan VİLLACH Masalı

Tarih: 20.10.2012
Çanta İçi: Defter, Kalem, Elma
Rota: Klagenfurt’tan Villach’a

Avusturya'nın İtalya sınırında yer alan Villach öğrenci şehri olması sebebiyle farklı etnik kökenleri içinde barındırıyor. Bunun yanında gece hayatıyla da ünlü bir şehir. Hakkında güzel şeyler duyup Klagenfurt'a 1 saat uzaklıkta olduğunu da öğrenince görmeye niyetlendim.

Bir ekim sabahı 8.00'da kalkıp bir önceki geceden hazırladığım kahvaltıyla güne başladım. Hazırlanıp yola çıkmam 9.00'u buldu. Klagenfurt’ta merkez tren istasyonu ve otobüs terminaline Hauptbahnhof’a giden otobüsler ile ulaşmak mümkün. Ben de seyahatlerimi bu şekilde yapıyordum. Avusturyalılardan yurda daha yakın bir durak olduğunu öğrenince bulmak için bir şansımı deneyeyim dedim. Hava soğuk olmasa da oldukça sisliydi. 
Bahsettikleri durağı bulamayınca otobüsle "en kestirme yol bildiğin yoldur" sözünden hareketle merkeze gittim. Kalkmak üzere olan 10.00 trenini yakaladım.  Avrupa’da şehirler arası trenlerin yolcu koltuk numarası yok. Bu durum bende, ülkenin tren tasarımını anlayana kadar sırasıyla bilette numara bulamama, first/second class koltuk ayrımına varamama ve dolayısıyla nereye oturacağını bilememe şaşkınlığına yol açıyor. Villach treninde de cam kapılarla ayrılmış (Türkiye’deki trenlerle kıyaslandığında oldukça lüks gözüken) kompartımanların first class olduğunu düşünüp açıktaki koltuklardan birine oturdum. Meğer düşündüğümün tam tersiymiş, bileti kontrole gelen görevli kadın oraya ait olmadığımı ilan edince anladım. Hal böyleyken acaba kompartımanlar da kendi içinde ayrılıyor mu ikilemine düştüm. Gelen başka bir görevliye sordum, istediğime oturabileceğimi söyleyip zaten damgalanmış olan bileti ikinci kez damgaladı. Kompartımanlarda altışar koltuk vardı, birine oturdum. Farklı bir görevli daha gelip üçüncü kez bileti kontrol ettikten sonra, yine damgaladı. Fıkra gibi üç damgalı biletim neşeli geçecek günün habercisi oldu. 
Tablo gibi yolu seyrederken bir saat akıp gitmiş. Trenden iner inmez istasyonun hemen karşısındaki orta boy kebapçıyla göz göze geldim. Şehir o kadar küçük ki, ayaklarınız sizi gidilebilecek her yere yolu biliyormuşçasına götürüyor. Nitekim önce turizm bürosuna uğrayıp mutlaka-gör listesini tazeledim, sonra da her şeyi akışına bıraktım. İlk olarak Nikolaiplatz’da yer alan Nikolai Church'ü gördüm. 1309’da adlandırılan Nikolai Church’ün başından bir deprem, bir yangın bir de İkinci Dünya Savaşı’nın bombardımanı geçmiş. Çok kere restore edilmiş. Son olarak neogotik tarzta yenilenen kilisenin içi çok güzel olmasa da hemen önünde duran Aziz Fransis of Asisi'nin kuşlu heykelini sevdim.


Villach için, çok yoğun seyahatler ya da sıkıcı hayat temposunun üzerine serpiştirmelik bir şehir diyebilirim. Drau Nehri, küçük ve renkli mimarisiyle Villach'ın içinden akıp geçerken şehre masalsı dokunuşlar yapıyor. Manzaraya dalıp giden sadece turistler ve yerliler değil. Nehrin görüntüsüne bakarak düşüncelere dalan karnaval soytarısı oldukça sempatik.


Pragmatik tasarımıyla oturma yerleri nehre karşı konumlandırılmış. Villach Kongre Merkezi de Drau’nun kenarında yer alıyor. Sizi birkaç kareliğine Villach'la başbaşa bırakıyorum...









Köprüyü adımlayıp çiçekli pencereleriyle rengarenk binaları takip ettim.


Duvardaki tabela Leiningengasse'yı gösteriyordu. Sokağın girişinde ana meydan ve meydanda da Trinity Sütunu yer alıyor. Bir 18. yüzyıl eseri olan Trinity Sütunu Bakire Meryem ve iki azizi sergiliyor.
 Buna ilaveten, Leiningengasse'da 1500’lü yıllardan kalma bir ev olan, sonradan romantik postahane otel olarak anılan Khevenhüllerhaus ile St. Jacob Kilisesi bulunuyor.
26. Ev: Khevenhüllerhaus. Eski Postahane, bugün "Romantic Hotel Post"



İngiltere'den kalan bir alışkanlıkla şehrin en yüksek binasından manzarayı kuşbakışı izlemeyi seviyorum. Villach'ta nereye gidebilirim diye araştırırken, Karintiya Eyaleti’nde en yüksek yapının St. Jacob Kilisesi olduğunu okumuştum. Tepeye çıkma ücretleri, 18 yaş altı €1,5 yetişkin €2 olarak belirlenmiş. İçeride ahşap ve daracık bir merdiven var. Olası kazaların önüne geçmek için merdivene ziyaretçi trafiğini düzenleyen kırmızı lambalar yerleştirmeyi ihmal etmemişler.
Belli aralıklarla ne kadar basamağı geride bıraktığınızı gösteren (motivasyon, yeay!)levhalar konulmuş. Tepeye vardığımda 250 basamak tırmandığımı gördüm. Balkon kapısında kötü havalarda yaşanabilecek elektrik çarpmasına karşı uyarılar yazılıydı. Gerekli olduğu kadar tedirgin edici bir uyarı...
   
   Şansıma, saatler ilerledikçe güneş Avusturya’nın somurtkan iklimine inat gülümsüyordu. 





Kuleden inince kendinizi dışarı atmadan önce, St. Jakob kilisesinin içini ziyaret etmenizi öneririm. Pembe iç mimarisiyle şimdiye kadar gördüğüm en romantik kilise.




Kiliseden çıktığımda kapının önüne bir sokak müzisyeni oturmuştu. Duvara astığı kot ceketi, beyaz saçları ve söylediği yerel şarkılar tekrar hatırlamak üzere fotoğraflamalıktı. Aynısını bir caminin önünde yapsak nasıl tepkiler gelir diye aklımdan geçirdim ister istemez.







Villach'ta tarihi evler kapı numaralarına göre şehrin turizm broşüründe tanıtılıyor. Bu ev listede olmamasına karşın o kadar şirin ki fotoğrafını eklemeden geçemedim.

Şehir o kadar küçük ki her şey elinizin altında. Rathaus; yani belediye binası biraz yüksekte bırakılıp meydana bakan rengarenk sandalyeler oturmaya uygun basamakların bitişiğine sıralanmış. 
Yakınlardaki hediyelik eşya dükkanı vitrininde sergilediği drindl' ları ile hemen gözüme çarptı. Bu yerel elbiseler hakkında bilgi almak isteyenler linke tıklayabilirler:
Sokağı buram buram saran güzel kokuya yönelince Punto Viola adlı dükkanı buldum. Dükkan tamamen lavanta içeren ürünlerin satışını yapıyor. Bunların içinde sabundan, parfüme, el işi keselere kadar geniş bir yelpaze var. Ayrıca Punto Viola baştan aşağı morun tonlarıyla süslenmiş.Yemek için oturacak yer bakarken çantamdaki elmayı hatırlayınca bu güzel dükkanın önündeki bankta biraz dinlenmeye karar verdim. 
Dükkanın pastel bir rüya gibi görüntüsüne tezat tam karşısında Türk marketi açılmış. Marketin yanındaki başka sokağa çıkan geçit ise tipik Avusturya şehir mimarisini yansıtıyor.
Otururken haritaya bir göz atıp görmediğim neler kalmış belirleyip zengin kalkışı yaptım.
19. yüzyılda şehrin zengin tüccarlarından birinin adını alan ve eskiden pazar alanı olarak kullanılan Widmanngasse sıradaki durağımdı. 
Mariensäule
Burada küçük bir şehir müzesine rastladım; ama broşürü cazip değildi ben de gezmek istemedim. Kaiser-Joseph-Platz'a doğru ilerleyip Lederergasse adlı sokağa girdim. Bir de ne görsem beğenirsiniz? Çöp tenekesinden oturma bankalarına, hatta ağaçlara kadar her şeyi rengarenk örgü işleriyle giydirmişler!Böylesine sevimli ötesi bir şehir olamaz diye düşündüm.
İplerin peşine düşünce in cin top oynayan bir yere çıktım. Bu ıssızlıkla dalga geçer gibi bir yerlerden bangır bangır müzik sesi geliyordu. Sonradan anladım ki barlar sokağına giriş yapmışım. Sanki terk edilmiş fazlasıyla renkli bir şehirde birisi müziği kapamayı unutmuş gibiydi.
Meşhur Maria Theresa'nın oğlu ve Maria Antoinette'in abisi Habsburg İmparatoru Joseph II. Kaiser'in heykeline gelmişken bir selam vereyim dedim.


Artık şehre doyduğumu hissediyordum. Midem de kazınmayı geçmiş durumdaydı. Amacım bir şeyler yiyip kart postalımı da aldıktan sonra Klagenfurt'a geri dönmekti. Tam da bitti artık diye düşünürken Hotel Goldenes Lamm maviş maviş göz kırptı karşıdan. Burası eskiden Drau nehrini geçmek isteyenlerin ücretlerinin toplandığı yermiş. Artık görüldüğü gibi güzel rüyalara dalmak için şirine bir otel.










Villach Avusturya'nın Karintiya  Eyaleti'nde yer alıyor, tıpkı Klagenfurt gibi. Karintiya'nın İtalya ve Slovenya ile sınırları var. Dolayısıyla buralarda Karintiya Sokağı olarak tercüme edebileceğim Kärntner Strasse adına sıkça rastlayabilirsiniz. Yolumun üzerindeki Kärntner Strasse'da Thalia adlı kitapçıyı görünce hemen içine girdim. Büyük, ticari rakipleri gibi Thalia da kitabın yanında kırtasiyelik eşyalar, (yılbaşı üzeri olduğu için) süsler ve çocuk oyuncakları satıyordu. Buradan bir Villach kart postalı (0,45) ve koleksiyonuma eklemek üzere geyik Rudolf parmak kukla(€ 3,50) aldım. 


Hatıralık işimi de halledince tren istasyonuna geri döndüm. Yol üzerinde iştahımı açan bir şey görememiştim. Sıradaki trenin kalkmasına bir saat gibi bir süre vardı. Meydana dönsem gecikebilirim hem de yürüyecek halim yok diye geçirdim içimden. Bunun üzerine tek seçenek olarak, Villach'a vardığımda "Yok artık burada da mı?" dediğim Kebab Pizza House'a girdim. Sahipleri (yurt dışında Türkiye'den gelen birini görünce ne yapacağını şaşıran ve özellikle de öğrenci sevici olan çoğu Türk gibi) çok sevindi, beni soru yağmuruna tuttular. Ne okuyorum, nereliyim, nereden geldim...İronik olarak, Avusturya'daki ilk schnitzell'imi kimlik bunalımı yaşadığı adından belli Kebab Pizza House'da yerken içerideki Türk sirkülasyonu artıyordu. Schnitzell ve patatese €6 (çok makul bir fiyat) gazoza €1,90 ödedim. "Önümüz kurban, gel de kavurma yedirelim!" davetiyle uğurlandım. 
İstasyondaki Kırmızı Şapkalı kondüktör
  16.30 Friesach treniyle eve, Klagenfurt'a dönüş...


          Dip Notlar:
  • Avusturya'ya giderseniz, Villach'ı es geçmeyiniz. Özellikle kışın doğal güzelliğiyle sizi büyüleyecektir.
  • Villach çok küçük bir yer. Bu da demek oluyor ki, bir günde tüm şehri keşfedebilirsiniz. Ben üç saat içerisinde gözüme çarpan; fakat yanına yürümeye halim kalmayan bir kilise hariç görülmesi gereken her yeri gezdim.
  • Bu şehrin gece hayatıyla ünlü olduğunu hatırlatmak isterim. Öğrenciler farklı şehirlerden partilere katılmak için Villach'a geçiyorlar. Burada bir gece konaklamak güzel olabilir.


Yorumlar

Popüler Yayınlar