BARSELONA 2012

Plan&Çanta İçi:
2 Gün Barselona (16-17.11.2012)
5.1 kg çanta
Konaklama:Ole' Barcelona 2 gece-16 euro
Uçak Bileti: (Ryan-Air)  €20,24
Harcama: Aşağı yukarı €70


İtiraf etmeliyim ki biletler alınırken Roma ve Paris yerine Barcelona’da iki gün kalma fikri hiç hoşuma gitmemişti; ama sonradan düşüncelerim tamamen değişti. Gezdiğimiz yerlerin içinde en çok eğlendiğim şehir oldu diyebilirim.Keyifli okumalar..

Yorucu Paris gecemizin ardından uçağımız 14.16’da İspanya’ya çakılır gibi bir iniş yaptı. İndiğimizde içimi büyük bir korku kaplamıştı; çünkü sol kulağım tamamen iptaldi. Doktorun "uçma" ikazına karşın iki uçuş yapmıştım ve şimdi paranoyakça bir “ya duyma yetimi kaybettiysem” düşüncesiyle baş başa, açılırsa mucize böyle kalırsa da yapacak bir şey yok ruh haliyle Barselona’nın kocaman havaalanında danışma masası aramaya başladım. İçeride bir danışma var; fakat aradığınız yer o değil. Dümdüz devam edip çıkış kısmına gitmeniz gerekiyor. Bu arada havaalanında İngilizce bilgilendirme yok, yönünüzü el yordamıyla buluyorsunuz. Neyse efendim…Havaalanından metro istasyonuna camlı bir üst geçitten ulaştık. Metro haritası,ücretsiz şehir haritası ve görevlinin önerisiyle 10'luk 2 koçan bilet aldık kişi başı €4'ya. Hostele gitmek üzere metroya bindik.  Hava da şansımıza nasıl bir güzel! Haritaya bakıp nereleri gezeceğiz diye yol planı çıkarırken metro neşeli mi neşeli bir müzikle doluverdi: sokak müzisyenleri! 

İki durak sonra metrodan indiğimizde Barselona'nın meşhur kilisesi La Sagrada Familia karşımıza çıktı. Dışarıdan şöyle bir inceleyip çok da oyalanmadan bir iki kişiye kalacağımız hosteli soruşturduk ve kolayca bulduk. Hostelimiz La Sagrada Familia'nın hemen arka sokağındaki Ole' Barcelona!İçeriye girdiğimizde güler yüzlü Juliana tarafından karşılandık ve hostel hakkında bilgilendirildik. Hostel birkaç katlı ve bizim kalacağımız katta biri kadın öteki de erkeklere ayrılmış olan iki oda, bir de ortak kullanıma açık tuvalet-banyo vardı. Kat ve oda anahtarı sadece katta konaklayanlara veriliyor, dışarıdan birinin girmesi mümkün değil. Odamızdaki üç ranza vardı. Üst yatakta yer boşalmış,hemen kaptım. Hem merkezi konumu ve fiyatı hem de sevimli odalarıyla tadından yenmeyen bir hostel diyebilirim.  €1'ya havlu kiralamak mümkün; ama ben yanımda küçük bir havlu taşıdığım için öyle bir ihtiyacım olmadı. İnternet ise ücretsiz. Yerleştikten sonra hostelin çevresinde bulunan fastfoodcuda karnımızı doyurduk ve akşam çıkarız düşüncesiyle Paris'teki uykusuzluğun acısını çıkarmak üzere odaya geri döndük. Uyandığımda ilk iş resepsiyona inip gece çıkabileceğimiz güzel bir mekan öğrenmek istedim. Resepsiyonda oldukça geveze bir İspanyol olan 30'lu yaşlardaki Balindle tanıştık. Akşam başka bir hostelde Sangria Party olduğunu ve istersem onlara katılabileceğimi söyledi. Bu arada resepsiyona gelen iki Türk erasmus kızla da karşılaştım. İşe bakın ki onlar hosteldeki Türk erkekler , kendilerini yabancı sanıp haklarında konuştukları için nahoş bir tanışıklık yaşamışlardı çoktan. Buradan Türk erkeklerine "kendinize sahip çıkın yettiniz artık" demek istiyorum. Kızlar fazladan vaktimiz varsa sabah sahilde bisiklet turu yapmamızı önerip çıkış yaptılar. Ben de Balind ile sözleştim ve saat 7.30 gibi tekrar resepsiyona indim. Barselona'nın gece pek de güvenli olmadığını, fotoğraf makinamla pasaportumu resepsiyondaki dolaba kilitleyebileceğini söyleyince kabul ettim. Partinin sayı az diye iptal olduğunu öğrenince başka bir hostel partisine gittik. Gittiğimiz hostelin duvarlarında çok güzel grafitiler vardı ve cipsini, içkisini kapan gelmişti. Üç aç Türk erkeği,beş kişi biz, bir Amerikalı bir İngiliz,İspanyollar ve oldukça fazla Asyalı ile "parti" başladı. Oldukça sıkıcı bir akşam geçirmekteydim ki ilginç bir İspanyolla tanıştım. Zengin bir hayat yaşadıktan sonra kız arkadaşının intiharıyla tüm yaşam tarzını değiştirmiş genç bir adam... İşgal ettiği evlerde yaşayıp turistlere "gönlünden ne koparsa fiyatına" hatta bazen ücretsiz şehir rehberliği sunuyormuş. "Benim rehberliğim diğerlerine benzemez, herkesin bilmediği yerleri gezdirir, ilginç yerel hikayeler anlatırım." dedi. Aslında müzisyenmiş. Barselona'ya gelmişken bir canlı müzik dinlemeden gitmem sloganımla yer önerisi istedim kendisinden. Ben kendim götürürüm diye cevap verince de çok sevinmiştim ki bir anda insanlar toplaşıp bir bara gitmek üzere yola koyuldular. O sırada bizim ekibin diğer üyeleriyle mekan ve metro bileti tartışmasına tutuşunca adamı kaybettim ve canlı müzik şansı elimden kayıp gitti! Bu yolculukta öğrendiğim en önemli şey "yol arkadaşını iyi seç, ikiden fazla olmayın hatta mümkünse tek gez." Diğerleri bara gidedursun öyle bir yağmur başladı ki (kafama poşet geçirdim!) Sagrada Familia'nın çatısını takip ede ede (Merve'yle ben) kendimizi hostele zor attık. Ertesi sabah için sağlam bir şehir gezisi planlayıp uyuduk.
Kahvaltıyı bir gün önce gözüme kestirdiğim mis kokulu Arlequino Cafe'de yapmak istedim. Sahibesi yaşlı bir İspanyol kadın olan bu kafede dondurma,waffle ve poğaça-börek tarzı hamur işlerinden bulmanız mümkün. Dükkandan gelen waffle kokusu tüm sokağı kaplıyordu. Ben de görünce büyük bir heyecana kapıldığım "empanadas" yani annemin böreğinden tanesi €2,5'ya 2 tane sipariş ettim.Annemin böreği deme sebebim, yeşil zeytin,tavuk ve soğanlı bu müthiş lezzete annem yaptığı ve ben silip süpürdüğüm için aşina olmam.
Yerken evde gibi hissettim (kurabiye reklamları misali.) Sonradan anneme bu hikayeyi anlattığımda "E o zaten İspanyol tarifi" dedi. Empanadas görünüş olarak İngilizlerin Cornish Pasty'si gibi.  Empanadasları yedim yemesine de waffleların tatlı kokusu yüzünden midem tok olduğunu idrak edemiyordu. Sabah sabah kahvaltının üzerine bir de iki top dondurma yedim (€3.80)ve bu şirin mekandan çıktık. İlk olarak şehrin sembollerinden biri olan "Sagrada Familia"ya gidelim dedik. 
Kilisenin içinde gezeceğiniz katlara göre giriş ücreti değişiklik gösteriyor. Sıra bize geldiğinde ilk katı gezmek üzere €11'ya öğrenci bileti aldık. Kapısına geldiğim andan itibaren nereye bakacağımı şaşırdım. Hayatımda gördüğüm en güzel ibadethane olduğunu söylesem abartmış olmam. Tek kelimeyle aşık oldum. Yapıyla ilgili kısa bir bilgi vermek gerekirse tıpkı Barselona şehrindeki diğer muhteşem yapılar gibi ona da hayal gücüyle şekil veren mimar Antonio Gaudi. Gaudi'nin en ince ayrıntılarına kadar sizi kendine hayran bıraktıran eserlerini şehrin birçok yerinde görmeniz mümkün.Kendisine Barselona şehrinin mimarı da deniyor. La Sagrada Familia ise ilginç hikayesiyle diğer yapılardan ayrılıyor. Gaudi şehirde yaptığı tüm eserlerin geliriyle 1882'de bu kilisenin yapımına başlamış; fakat 1926'da ölünce kilisenin adı da "Bitmeyen Kilise" olarak kalmış. Bunun bir diğer sebebi ise kilisenin inşasına sembolik olarak halk bağışlarıyla devam edilmesi ve eğer ölmeseydi Gaudi'nin bu muhteşem tasarımı nasıl devam ettireceğini tahmin etmenin zorluğu. Tabi aslına uygun olarak bitirmeye çalışmak inşaatı yavaşlatan unsurlardan biri.  2022'de bitmesi planlanmış, e bize de tekrar gidip görmek düşer.
La Sagrada Familia'nın girişindeki kapıdan tadımlık,ufak bir kesit..





















Sagrada Familia'nın tavanına, camlardaki vitraylara ya da herhangi bir ayrıntıya dalıp saatlerce hayal kurabilirsiniz. 
Ben kapısını görür görmez bu kanıya vardığım için yol arkadaşımdan, çıkışta tekrar buluşmak üzere ayrıldım. Tabii hayatta yaptığım en akıllıca hareket olduğunu savunmayacağım; çünkü Sagrada Familia'nın etrafı o kadar kalabalık ki!  Bir de çıkış için birden fazla kapı olunca buluşmak zorlaşıyor. Siz siz olun kontörünüz olsun ya da burayı ziyaret etmeye tek başınıza gelin. Kilise çok büyük olduğu ve gerek içindeki gerekse dışındaki bazı ayrıntılar numaralandırıp tıpkı bir müzedeki eserler gibi, önlerine çeşitli bilgiler yazılmış. Bazı şeylerin önü kalabalık olunca bu sırayı şaşırmak mümkün. Ayrıca alt katta Gaudi'nin ilham kaynaklarıyla ilgili bir sergi varmış, o kadar dip köşe bakmama karşın ben o kısmı atlamışım. Görmeden çıkmayın derim. Tavanı ayçiçeğinden esinlenerek tasarladığı gibi bilgiler varmış. Zaten kilisenin içinde dolaşırken ormanda geziyor hissine kapılıyorsunuz.
İsa İsa olalı böyle tatlı çile çekmemiştir...




Her bir köşede farklı bir ayrıntı bulmak mümkün.Gerçek hikayeler kadar,
sürreal masallar da anlatıyor Gaudi.






















Kilisenin çıkışında sizi hediyelik eşya dükkanı karşılıyor. İspanya'yla ilgili turistlik hediyelikler bulmanız mümkün; fakat doğal olarak sokak aralarındaki hediyelik eşya dükkanlarına göre daha pahalı. Bunu bildiğim için kitap ayracı koleksiyonuma eklemek üzere La Sagrada Familia'lı bir ayraç ve kartpostal almakla yetindim. Hostelin resepsiyonuna emanet ettiğimiz çantaları aldıktan sonra kilisenin hemen karşısında sıralanmış tezgahlara yöneldik. Buradan çok şık bir İspanyol flamenko şalı aldım kendime.Şalın fiyatını yazmamışım sanırım €7 gibi birşeydi. Sonra elimizde harita birer birer işaretlediğimiz yerlere gitmeye başladık. Sokak arasındaki bir dükkanda €1'dan başlayan magnetler bulunca üç tane aldım.Barselona caddeleri geniş,temiz ve gözü tırmalayan bir bina bile görmedim. Apartmanların boyları ve renkleri oldukça benzer. İlgimi çeken şey, yol düzenlemeleri oldu. Arabalar için yol kenarına değil yolun ortasına park yerleri ayrılmıştı. Aynı şekilde bisiklet ve yaya yolları ile dinlenme bankları da yolun ortasında yer alıyordu.




Gaudi'nin inşa ettiği evleri ararken karşımıza o kadar güzel yapılar çıkıyordu ki "Bu mu acaba? "diye yanlarına gidip üzerlerindeki isim,mimar ve yapım tarihini gösteren tabelaları okuyorduk. Bu yapılar sadece konaklama amacıyla değil, dükkan olarak da kullanılıyor. Sağ tarafta gördüğünüz şato benzeri yapının adı "Casa Les Punxes". "Casa" kelimesi ise İspanyolca da "ev" anlamına geliyor.
Montlu olduğuma bakmayın. Hava çok sıcaktı; fakat çantada boş yer olmadığından montu giymek zorundaydım. Ayrıca flemenko şalımı da çantaya tıkıştırmak istemediğimden boynuma takmam gerekti. 



Barselona şehri kendisini dikkatle inceleyenler için ufak ayrıntılarda saklı zerafetini sunuyor. Çok da özel olmayan bir yapının yanından geçerken kafanızı yukarı kaldırıp      balkonun altındaki güzelim çiçek işlemelerini görebiliyorsunuz.

  





Çiçek göreceğim diye sürekli göğe bakıp yerleri ihmal etmeyin! Barselona'da kaldırımlar bile görülesi...   
Yolumuzun üzerinde sevimli bir bahçe ve bahçenin içinde de açık hava fotoğraf sergisi görünce  bahçeye giriverdim. Sergi pek ilgi çekici değildi biraz oturup sıcak havanın tadını çıkardıktan sonra yolumuza devam edelim dedik.  O sırada elindeki kurbağayı sıkan çocuk figürlü çeşmeyle karşılaştık.  O kadar sevimliydi ki fotoğraf çekilmeden geçmedim.
Yarasalı, taçlı ilginç bir tasarım olan sokak lambasını gördüğümüzde 
Gaudi'nin evine çok yaklaşmıştık.
Bizi ilk olarak 1906/12 arasında yapılan 
"Casa Milà" ya da diğer adıyla "La Pedrera" karşıladı. 
Görüntüsüyle kum tepelerini, kayalıkları çağrıştırıyordu 
ve kesinlikle sokak lambasının ruh eşiydi.
Sırada masallar diyarından fırlayıp gelmiş: "Casa Batlló". İçini çok merak ettiğim bu bukelamun kılıklı evin girişi öğrenciye €17. Avusturya'ya dönüş biletini daha almadığımı ve Roma'da yapacağım harcamaları hesaba katınca içeriyi görmeyi başka bir bahara ertelemek zorunda kaldım. Meraklıları için evin resmi web sayfası: http://www.casabatllo.es/en/
Onun neşeli duruşuna inat gibi hemen yanında
"Casa Amatller" asil ve melankolik dikiliyordu.

Bina numaraları bile o kadar tarz ki!Fotoğrafın solundaki bina Guess'in binası.
Dolaşa dolaşa saati öğlen etmişiz. Caddelerde çok güzel portakal ağaçları görmeye başlamıştık. Geleneksel bir İspanyol yemeği denemek istiyordum;ancak yiyecekleri çok karışık gözüktüğünden ve midemi bozma riskini alamayacağımdan bildiğim bir şey yemeğe karar verdim. Haritaların sponsoru olsa gerek, Barselona'nın tüm palyaço fastfoodcu şubelerini haritada görmek mümkündü. Fastfood yemeği tercih etmem hele ki bu markadan nefret ederim çevreye zarar vermekten başka iş yapmıyorlar; ama başka bir seçenek bulamayınca en yakın olan şubesine gittik.İçerisi o kadar kalabalıktı ki oturmak için sıra beklemek gerekiyordu. Ayrıca kasiyerin kötü İngilizcesi sebebiyle yanlış menü geldi, değiştirmek için tartışmak zorunda kaldım; ama zafer benim oldu!(€6,40) Midemize işkence edip kalktık. 
Bulunduğumuz yer  İspanya'nın en pahalı bölgesi olan Katalonya'ydı. Katalonya'nın kendine has bir dili var: Katalanca.  Katalonya'da yaşayanlar  İspanyolca anlasa da İspanyolların çoğu Katalanca bilmiyor. Buna ek olarak Katalonya'nın İspanya'nın en zengin bölgesi ve özerk bir bölge olduğunu söyleyebilirim. Katalanların uzun zamandır süre gelen bir bağımsızlık talepleri var. Özellikle İspanya'daki ekonomik krizle birlikte bağımsızlık isteyenler sokaklara döküldüler. 
Bu kadar genel kültürden sonra beraber meşhur La Rambla caddesinde yürüyelim!
"Plaça de Catalunya" Katalonya Meydanı Barselona'nın en işlek meydanı, turistlerin gözde alanlarından biri. Meydandaki merdivenlerde ya da kısa duvarlarda eline yemeğini alıp oturan gençler ve güvercinleri kovalayan çocuklar görebilirsiniz.
Plaça de Catalunya 
İstiklal Caddesi'nin tarihi yapılarını alıp Bağdat Caddesi'nin steril dokusuna yerleştirdiğinizde La Rambla'yı inşa etmiş oluyorsunuz. Cadde üzerinde turistik şeyler ve el yapımı eşyalar satan dükkanlar var. Caddenin iki yanında ise tarihi binalarla birlikte galerilere, kiliselere,alternatif butiklere, restaurant ve cafe ya da gece hayatına açılan sokaklar uzanıyor. Barselona'ya vardığımızdan  beri gözümüze kestirdiğimiz flamenko dansçısı figürleri vardı. Bunun haricinde boğalarla ilgili turistik hediyeler çok yaygındı. Figürlerin hepsi el ürünü ve üzerleri adeta küçük mozaiklerle renklendirilmiş. Kilo problemi ve kırılabilirliği nedeniyle küçük boyutlarda 
bir flamenkocu kadın biblosu arıyordum.

Fotoğraftaki çeşmeyi görünce incelemek için durdum. Çeşmenin olduğu ara sokakta dopdolu bir hediyelik eşya dükkanı dikkatimi çekmişti, içeri bakmak istedim. Sonunda küçük flamenkocu kadını bulmuştum! Bibloların fiyatı üzerindeki işçiliğe göre değişiyormuş.Biz biraz pazarlık edip nazlanınca indirimi kaptık.€14 idi €10'a aldım diye hatırlıyorum.

"Kıymetlimis"i kat kat gazete kağıdına sarıp çantanın sağlam bir yerine yerleştirdim.Artık La Rambla'dan ayrılıp hediyelikçinin sokağından devam ediyorduk ki haritada gördüğümüz katedrale uğrayalım bari dedik.  Plaça Nova'ya gelmişiz. Barcelona'nın Roma hakimiyeti altında olduğu dönemdeki adı Barcino. Katedralin çok yakınında  Joan Brossa'nın tasarladığı  "Barcino" kelimesi görülebilir. Fotoğraf sırası bana geldiğinde yazının çevresi bir türlü boşalmadı, hadi bari onlar da çıksın fotoğrafta demek zorunda kaldım. Yurtdışı seyahatlerinden dönünce insanlar bazen çok garip sorular sorabiliyorlar. Duymaya alıştığım sorular var ki onlardan bir tanesi "Filanca ülkenin insanı neye benziyor? Nasıl?" Bu fotoğraf İspanyolları merak edenlere gitsin bari...



Bu gotik alan ve çevresinde o dönemden kalma su kemerini,antik mezarları, La Casa de l'Ardiaca'yı, Augustus Tapınağı'nın kolonlarını,şehrin duvarı ve savunma kulesini görmeyi ihmal etmeyin. Katedralimiz de bu işte!

Güzel bir şehirde,tatlı tarihi esintiler ve sıcak insanlar arasında dolaşırken tek eksiklik bir anda tamamlanıverir... 
Bu keyifli konserden sonra adımlarımızı La Rambla üzerinden sahile doğru yönlendirdik. Yürürken genç bir fotoğrafçı bizi durdurup "Ramblas'taki Yabancılar" fotoğraf projesini tanıtmaya başladı. Fotoğrafımızı çekmek için izin istedi biz de kabul ettik. fotoğraflar http://barcelonaphotoproject.com/strangers-on-las-ramblas/ adresinde yayınlanıyor; ancak henüz bizimkilere rastlamadım. Dönem dönem sitedeki fotoğrafları değiştiriyorlar.. Yürümeye devam ederken caddenin sağında Gran Teatre Del Liceu'yu gördük.
Barselona'da da şehre tekrar gelmek için ayakkabı asma geleneği var.



Yol üzerinden bir bakkala girip atıştırmalık bir şeyler aldım(€8).Caddenin sonunda bizi "Fira Nova Artesania" karşıladı. Burası sadece hafta sonu açık olmakla birlikte portrenizi ya da karikatürünüzü çizebilecek bir sürü ressam, el işi tezgahları ve hediyelik eşyalar var. "Katalonya İspanya Değildir." sloganlı bir t-shirtün satılabilmesi çok ilgimi çekti.


Seç-beğen-fotoğraf çektir konseptli birbirinden güzel canlı heykeller vardı. Biraz bozukluk atınca sizle birlikte poz veriyorlar. Benim de kartpostal gibi fotoğrafım oldu!
Rıhtıma varmadan önce karşımıza görkemli bir anıt çıktı: Mirador de Colón diğer adıyla The Columbus Monument.1888'de yapımı bitirilen bu anıt Christopher Columbus'un yeni kıtayı keşfetmesinin bir anımsatıcısı olarak tasarlanmış. Bugün ise insanların buluşma noktası.
Port de Barcelona'yı gördüğümde ilk aklıma gelen şey Haydarpaşa oldu. 
Burası Akdeniz'in en önemli limanlarından biri olma özelliği taşıyor.  Limanda büyük bir akvaryum,marina ve alışveriş merkezi ile sinema içeren resmi tatillerde bile açık olan "Maremagnum" adlı eğlence kompleksi var. Barselona'ya giderseniz, insanı dinginleştiren manzarayı görmek için akşam vakti limana uğramayı unutmayın.
Gezilecek her yeri bitirdiğimiz için dinlenmek üzere havaalanına geçmeye karar vermiştik. Estonya durağından metroya bindik ve saat 19.20'de Plaça de Sants'taydık. Oradan trene binip havaalanına geçmemiz gerekiyordu. Ama biz geçemedik. Burada yüzüme kocaman bir gülücük oturuyor; çünkü el kadar şehirde kaybolmayı başarmıştık. Yol arkadaşım binmemiz gereken tren yerine daha önce gelen bir başkasına binmekte o kadar kararlıydı ki karşı çıkamadım. Bindik, birkaç durak sonra şehir dışına çıktığımızı fark ettik. Yolculara danışınca yanlış trende olduğumuzu doğruladılar. İyi ki yola erken çıkmışız ki inip Plaça de Sants'a geri döndük. Tekrar tren bekledik ve bu sefer doğru trene bindik.  Havaalanına varınca tuvalette banyo yaptım desem yeridir. Yolun tozunu pasını da attıktan sonra bekleme salonuna geçtim. Sandalyeleri kimse uyuyamasın diye metal kol koyma yerleriyle birbirinden ayırmışlar. Tabi bu durum yorgun bir yolcuyu durdurabilir mi? Hayıır! 42 kg  olma avantajımı kullanarak kol koyma yerlerinin boşluklarından sığdım ve gece yarısı güvenlik gelip de biletle pasaport sorana kadar(O pozisyonda panikle uyanıp sıkıştığım yerden çıkmak ayrı bir beceri istedi tabi..) mışıl mışıl uyudum.  Buenas noches España!

          Dip Notlar:
  • Bir seyahatte nerede kalacağınız bazen büyük problem olabiliyor bknz: http://hazalturken.blogspot.com/2013/05/parisin-karanlk-yuzu.html
    Barselona'da hostelde konaklamak isteyenlere "Ole' Barcelona" önerimdir. Yataklar temiz, çalışanlar güler yüzlü ve ilgili, hostelin konumu merkezi.Yaşadığımız tek sorun erkeklerin oda kilidinin o an için bozuk olmasıydı; ama zaten hostelde kalıyorsunuz.                                            
  • Barselona havaalanında internet yok.
  • The Barcelona Gothic Quarter tarihi yapılarla dolu. Ücretsiz şehir haritalarında bu alanla ilgili bilgi yoktu, önceden araştırıp mutlaka gezin.
  • Barselona'da restauranta giren herkes sipariş vermek zorundaymış. Danışma noktasında bize Katalonya'daki "La Fonda" ya gidersek istediğimiz yiyecekten denemek için bir kişilik sipariş verebileceğimiz söylendi. Biz gitmedik,siz gidin :)
  • Hediyelik eşya alırken mutlaka pazarlık yapın.
  • Bu şehre en az 3 gün ayırın.

Son Durak: Roma

Yorumlar

  1. Sizin rotanızı tersten alacağım haftaya galiba , elime aldım kağıt kalem not tutuyorum kalemine sağlık :)

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar